Kuantum Fiziği ve Bediüzzaman

Yakın geçmişte sık sık reklamlarda izlediğimiz bir İngilizce dersi sahnesi günlük hayatımıza ait bazı değerleri ve hayata bakışımızı sorgular özellikler taşımaktadır. İngilizce dersinde yaşlıca bir bayan öğretmen telefonu göstererek öğrencisine bunun ne olduğunu sorar. Öğrenci banka olduğunu söyleyince öğretmen şaşkın ve hayretler içerisinde bir bakışla sorusunu tekrarlar. Yine aynı cevabı alınca öğrencinin dalga geçtiğini düşünerek onu ciddiyete davet eder. Ancak öğrenci telefonun başına geçip çevirdiği numara ile telefonun banka fonksiyonu gördüğünü ispatlar ve hocanın dünyadan haberi olmadığını ifade ile sınıfı terk eder. Başka bir nesneyi göstererek öğretmenin sorduğu soruya diğer öğrencinin verdiği cevap ilginçtir “Valla hocam ne desem bilmem ki?”

“Ne desem bilmem ki?” çok muğlak, fazla bir anlam ifade etmeyen bir cevap belki ama eşyanın özünde var olan belirsizliği, sebep sonuç silsilesinin işleyişinde net ve belirgin olan geçişlerin, tek düze işleyişin temelindeki kaosu ve muğlaklığı ifade ediyor. 20. yüzyılın başlarında insanlığın yaşadığı en önemli gelişmelerden biri, Quantum fiziği ile tanışmak oldu. Atom içi alemi makro alemden edindiği yaklaşımlar ve buranın bilgi teçhizatı ile anlamaya çalışan insanoğlu, her soruda ayrı bir şaşkınlık yaşadı. “Bu nedir?” sorusuna bulunan cevap “hem dalga, hem tanecik; ne dalga ne tanecik” oldu. Bir şeyin ya dalga ya da tanecik olması gerektiğini, aynı anda hem dalga hem tanecik olamayacağını düşünen insan için bu, çok şaşırtıcı ve anlaşılması güç bir durumdu. “Nerede?” sorusuna cevap “momentumu belli değilken yerini bilebiliriz; aksi taktirde bilinmesi mümkün değil” idi. Yani “Heisenberg Belirsizlik Prensibi” atom içi varlıkların yeri hakkında da bir muğlaklık getiriyordu. “Ya oradadır ya değildir! Bakarsın, eğer görmüşsen oradadır, görmemişsen değildir.” yaklaşımına çok ters bir durumdu. Sonra, bakmak da çok şey ifade etmiyor, çünkü, bu alemde gerçekler gözlemciye göre şekilleniyordu. Gözlemcinin şekillendirdiği gerçekle, objektif gözlem ve bilimin objektifliği de gerçekliğini yitiriyordu.

Okumaya devam et